Yukarıda: Özgürlük Hareketi, Canberra’daki Parlamento Binası’na doğru yürüyor.
09-02-2022: Kanada’nın tarihi Özgürlük Konvoyu’nun Ottawa’ya sürmesinin ardından, Avustralya’nın başkenti Canberra, 5-6 Şubat hafta sonu boyunca Kovid aşısı zorunluluğuna son verilmesini talep eden on binlerce kişi tarafından kuşatıldı. Kamyon, otobüs, araba ya da elleri altında ne varsa onunla seyahat eden devasa kalabalık, Canberra’nın Glebe Parkı’ndan Eski Parlamento Binası’na yürüdü [1], milyonlarca Kanadalı’nın hissettiği duyguları tekrarladı – yeter artık! Özgürlük hareketinin bir parçası olan gösterilerde alışıldığı gibi, ana akım medya buna neredeyse hiç yer vermedi. Yaptığı durumlarda, çevik kuvvet polisinin tamamen barışçıl bir protestoya karşı seferber edildiğini kabul etti. [2] Eski Parlamento Binası’ndaki yürüyüşte iki Federal Parlamento Üyesi (Milletvekili) vardı: Birleşik Avustralya Partisi’nden (UAP) Craig Kelly ve Liberal Ulusal Parti’den (LNP) George Christensen. [3]
Kırmızı Sancak (Red Ensign) Göze Çarpıyor
Şimdiye kadar Canberra’da dalgalanan en belirgin bayrak Avustralya’nın Red Ensign’ıydı. Red Ensign ve Blue Ensign (Mavi Sancak), 1901’den federal parlamentonun Blue Ensign’ı resmi bayrak yapan yasayı kabul ettiği 1953’e kadar Avustralya’nın ulusal bayrakları olarak kullanıldı. [4] Red Ensign, her zaman Avustralya ticaret donanmasının bayrağı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Yine de günümüzün Özgürlük Hareketi bağlamında – Avustralya tarihindeki en büyük ve en uzun süreli siyasi hareket – Kırmızı Sancak (“Red Duster” olarak da bilinir), devlet ve federal hükümetlerin sahte bir “pandemi” kisvesi altında uyguladığı despotizme karşı isyanın ve direnişin bir sembolü hâline geldi. Red Ensign’ı dalgalandıranların koyu bir Avustralya milliyetçiliği tarafından motive edildiği doğru olsa da [5], siyasette bağlam her şeydir. Ve şu anda, Red Ensign, yalnızca Kovid aşısı zorunluluğunu sona erdirmek için değil, aynı zamanda “pandemi” aldatmacası altında kaldırılan tüm temel hakları geri getirmek için kahramanca bir savaş yürütenler tarafından açılıyor ve dalgalandırılıyor.
Hafta sonu yapılan çok sayıdaki mitingden birinde, zorunluluk karşıtı protestocular Hükümet Binası önünde Kırmızı Sancak ve Aborjin Bayrağını (Özgürlük Hareketinin “ırkçı” olduğu eleştirisini bir kez daha çürüterek) açtılar. Direğin etrafını kalabalık sardı ve bayrakları indirmek için çevik kuvvet polisi gönderildi. Bir adam, bir polis tarafından neredeyse boğulmasına karşın, çevredeki kitlenin yardımıyla onlarla çarpıştı. Polis kısa süre sonra pes etmek zorunda kaldı ve kalabalığın kükremesiyle geri çekildi. [6] Zorunluluk karşıtı protestocular, polisin gösterilerinin etkisini sınırlamaya yönelik girişimlerine karşı kendilerini savunmakta tamamen haklıdır. Hiçbir polis baskısı, milyonların hayatlarının “Kovid” başlamadan önceki duruma geri dönmesini istediği gerçeğini geçersiz kılamaz.
Bir Tepki Olarak Milliyetçilik
Ancak çoğu, Özgürlük Hareketi “Yeni Normal”i dayatanlara karşı belirleyici bir siyasi savaş kazanamadığı sürece o günlerin geri dönmeyeceğinin farkında. Üç yılın ardından, “Kovid” anlatısının sağlıkla hiçbir ilgisi olmadığı çok açık. SARS-CoV-2 virüsü var olsun ya da olmasın, Kovid anlatısı her zaman işçi sınıfına yönelik tartışmasız tarihteki en büyük saldırının retorik kılıfıydı. Bazı küçük işletmelerin de sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle iflas ettiği doğru olsa da, aşı zorunluluğu – aşı olun ya da işinizi kaybedin – doğrudan çalışan halkı hedef alıyor. Aslında, aşı zorunluluğu, mümkün olduğu kadar çok işçiyi işsizliğe mahkum etmekle ilgilidir. Egemen sınıf, bunu yapmanın, teklif edilen ücretler ne olursa olsun çalışmaya hazır bir işsizler havuzu yaratarak, emek gücü maliyetini aşağı çekeceğini hesaplıyor. Kapitalist krizin bu aşamasında işverenlerin ücretleri aşağı çekmek için eşi görülmemiş bir siyasi baskı uygulayacak hükümetlere ihtiyacı var. Hatta liberal demokrasinin faşizmle değiştirilmesi gerektiğini anlayan politikacılara bile ihtiyaç duyuyorlar.
Genel olarak, özgürlük hareketi bunu çok iyi anlıyor. Yine de, bu alışılmışın dışındaki faşizm biçimiyle savaşma reçeteleri henüz ilkel kalıyor ve üstesinden gelinmesi gereken sınırlamalar içeriyor. Büyük ölçüde sahte solun ve sendika yetkililerinin mutlak ihaneti yüzünden, Özgürlük Hareketi “küreselciler” tarafından dayatıldığını düşündükleri bir gündeme karşı tepki olarak açık bir milliyetçiliği benimsiyor. Hatta bu milliyetçilik, bazı “küresel seçkinleri” garip bir biçimde “sosyalist bir gündeme” sahip olarak tanımlayarak, apaçık bir anti-sosyalizme dönüşebiliyor. Bu nedenle, Özgürlük Hareketinde bugünün ve geçen yüzyılın anti-komünist hükümetlerinin bayraklarının dalgalandırıldığı bazı örnekler var. Bazıları Polonya, Ukrayna, Hırvatistan, Apartheid Güney Afrika (!), İsrail, Beyaz Rus Nazi işbirlikçileri ve eski Güney Vietnam’ın (!) bayraklarını taşıyor. Belarus hükümetinin hiçbir zaman sokağa çıkma yasağı ya da herhangi bir aşı zorunluluğu getirmediği ve İsrail hükümetinin neredeyse tüm nüfusuna zorla aşı yaptırdığı gerçeği, onlar tarafından unutulmuş görünüyor.
Özgürlük Hareketindeki Marksistler, bu bayrakların sergilediği bariz anti-sosyalizmi görmezden gelemezken, aynı zamanda çekip gidemez ve muhtemelen şimdiye kadar görülen en önemli siyasi hareketi reddedemezler. Bu bayraklar, özgürlük hareketinin yalnızca küçük bir bölümünü temsil ediyor ve oluşum halindeki küçük bir öncü partinin liderliği göz önüne alındığında, çoğunluk işçi sınıfı yanlısı bir gündeme kazanılabilir. Fark etseler de etmeseler de, Kovid gündemi – faşizmin kuruluşu dahil – kapitalizm tarafından yönlendiriliyor. Daha spesifik olarak, şimdiye kadarki en yıkıcı kriziyle karşı karşıya olan Batı liderliğindeki bir kapitalizm tarafından yönlendiriliyor. Kâr oranı öyle bir seviyeye düştü ki onu canlandırmak için akla gelen HER ŞEY deneniyor. Buna sahte bir pandemi ve kasıtlı olarak uygulanan bir buhran dahildir. Bu süreçte küçük işletmelerin öldürülmesi ve milyonlarca işin yok edilmesi, en zengin milyarderler tarafından ikincil zarardan daha öte görülmüyor.
Bu nedenle, özgürlük hareketindeki birçok kişi hem faşizme hem de komünizme karşı savaştığını düşünürken, nesnel gerçeklik onları aslında finans kapitalin egemenliğiyle karşı karşıya getiriyor. Bu nedenle, gerçek sosyalistler, “kötülüğün” ayak bastığını hissedebilen herkesle omuz omuza özgürlük hareketine katılmalı ve onu inşa etmelidir. Bu “kötülük” aslında, iktidarını ancak bir ajanlar ordusu – şirket politikacıları, sendika yetkilileri ve bu durumda, Big Pharma, Big Tech ve Big Media’nın önünde secdeye varan neredeyse tüm “sol” partiler – vasıtasıyla koruyabilecek olan son derece küçük bir milyarderler grubunun egemenliğidir. “İlerici” olduklarına dair kör yeminler eden bu temsilcilerin alçakça ihaneti, zorunluluk karşıtı özgürlük savaşçılarını milliyetçiliğe itiyor.
Gerçek Bir Sınıf Mücadelesi İçin
Ancak bu milliyetçilik aşılmaz değildir. Emekçiler henüz gerçek sınıf bilincine ulaşamadıkları sürece, birçoğu – epey inatla – milliyetçiliğe sarılacaktır. Bu nedenle, işçileri hareketi ileriye taşıyabilecek görevlere yönlendirirken, bu milliyetçilik sabır ve incelikle ele alınmalıdır. 1916’da İrlanda’daki Paskalya İsyanı üzerine yazan Bolşevik lider V.I. Lenin vurguladı:
“Avrupa’daki sosyalist devrim, tüm ezilen ve hoşnutsuz unsurların kitle mücadelesinin patlamasından başka bir şey olamaz. Kaçınılmaz olarak, küçük-burjuvazinin ve geri işçilerin bazı kesimleri ona katılacak – böyle bir katılım olmadan kitle mücadelesi imkansızdır, onsuz devrim mümkün değildir – ve aynı şekilde kaçınılmaz olarak kendi önyargılarını, gerici fantezilerini, zayıflıkları ve hatalarını harekete taşıyacaklardır. Ama nesnel olarak sermayeye saldıracaklar ve devrimin sınıf bilinçli öncüsü, alacalı ve uyumsuz, rengârenk ve görünüşte parçalanmış bir kitle mücadelesinin bu nesnel gerçeğini ifade eden ileri proletarya, onu birleştirebilecek ve yönetebilecek, iktidarı ele geçirebilecek, bankalara el koyabilecek, herkesin nefret ettiği tröstleri kamulaştırabilecek, ve bütünlükleri içinde burjuvazinin devrilmesi ve sosyalizmin zaferi anlamına gelecek olan diğer diktatörce önlemleri uygulamaya koyabilecektir. Bununla birlikte, hiçbir şekilde kendisini küçük-burjuva cürufundan hemen ‘arındıramayacaktır’.” [7]
Bu tanım günümüzün özgürlük hareketini doğru bir şekilde betimlemiyor mu? Kuşkusuz küçük-burjuvazinin bazı kesimleri, siyasi eğitimi olmayan ya da bazı önyargıları olan işçiler ve başkaları da protestolarda yer alıyor. Buna rağmen “nesnel olarak sermayeye saldırıyorlar” değil mi? Ve “sınıf bilinçli bir öncünün”, “görünüşte parçalanmış kitle mücadelesini” birleştirmesi için yol sonuna kadar açık değil mi? Ve ileri proletarya eğer “onu yönlendirebilir, iktidarı ele geçirebilir, bankalara el koyabilir” ve “burjuvaziyi devirebilirse” yine de küçük-burjuva unsurlarla uğraşmak zorunda kalmayacak mıdır?
Dolayısıyla bugün devrimciler, Özgürlük Hareketinin milliyetçiliğiyle doğrudan mücadele etmemelidir. Gerçekten de Avustralya’da sosyalistler, Kırmızı Sancak’ın, protestocular tarafından bir zamanlar bildikleri Avustralya’nın uluslararası finans çeteleri tarafından ele geçirilmesine karşı bir sembol olarak kullanıldığını kabul etmelidir. Özgürlük Hareketi içindeki solcular, mümkün oldukça, işçileri Özgürlük Hareketinin hedeflerini örgütleyen sürekli organlar olarak grev komitelerinin inşasına yönlendirmelidir. Bu süreçte kitleler kendi kontrolleri altında olan kendi hükümetlerini kurma ihtiyacını duyacaktır. Kendi hükümetleri, ancak sermayeye karşı emeği temsil eden bir hükümet olabilir – çünkü küçük-burjuva sınıfının kendine ait bağımsız bir siyasi programı yoktur. Bu, kitleleri proletarya aracılığıyla yalnızca aşı zorunluluğunun sona ermesine değil, aynı zamanda kanunsuz baskının tüm tezahürlerinin ortadan kaldırılmasına da götürebilecek gerçek bir Leninist partinin oluşturulmasını gerektirir.
İŞÇİLER BİRLİĞİ
E: workersleague@redfireonline.com
[1] https://tottnews.com/2022/02/05/large-protest-canberra-mandates/ (08-02-2022)
[2] https://www.abc.net.au/news/2022-02-05/thousands-of-protesters-against-mandatory-vaccination-act/100807560 (08-02-2022)
[3] https://apptronica.co.uk/www.news.com.au/national/nsw-act/news/rebel-nationals-mp-george-christensen-attends-canberra-antivax-mandate-protest/news-story/ (08-02-2022)
[4] https://www.anfa-national.org.au/the-red-ensign/ (08-02-2022)
[5] https://australianredensign.com/about-us/ (08-02-2022)
[6] https://cairnsnews.org/2022/02/07/down-with-the-union-jack-and-up-with-the-red-ensign-at-government-house-today/ (08-02-2022)
[7] https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1916/jul/x01.htm (08-02-2022)